11 Kasım 2012 Pazar

Hafıza-Öğrenme


Öğrenme ne zaman başlar? Doğduktan sonra mı, anne karnındayken mi?

Yapılan bir araştırmaya göre (Hornstra, 2009) en az 30 haftalık bir fetüsün kısa dönem hafızaya (10 sn) sahip olduğunun gözlendiği söyleniyor. Ayrıca anne karnındaki 34 haftalık bebeğin bilgiyi sakladığı ve 4 hafta sonraya kadar ulaştırabildiği yani hatırlayabildiği ifade ediliyor (uzun dönem hafıza).
Bu arada araştırmayı okurken karşıma habituasyon ifadesi çıktı.  Habituasyon bir tür öğrenme temelli fenomenmiş. Ayrıca  bir araştırmaya göre (Thompson & Spencer, 1966) habituasyon “verilen bir uyarıcıya karşı dikkat kesilme ve ona yanıt verme” olarak tanımlanıyor. Habituasyon ile ilgili ilk araştırmalar 1925 yılında yapılmaya başlanmış. Peiper’in (1925) araştırmasına gore tekrar eden bir uyarıcı karşısında (araba kornası) bebeklerin hareketlerinin yavaşladığı gözlenmiş. Bu durumda bizler bebeklerin anne karnından itibaren duyduğunu hissettiğini ve kimi uyarıcılara cevap verdiğini söyleyebiliriz. Burada anne karnındaki bebek uyarıcıyı duyuyor, onu yeni bir uyarıcı mı yoksa devamlı süregelen bir uyarıcı mı olduğunu kategorize ediyor ve sonucunda bir tepki (davranış-hareketini yavaşlatma) gösteriyor. Öyleyse diyebiliriz ki burada bilişsel bir süreç çalışıyor. Acaba bilişsel bir sürecin çalışıyor olması anne karnındaki bebeklerin öğrenmelerinin gerçekleştiğini kanıtlar mı? Uyarıcı-davranış çemberinde öğrenme gerçekleşiyor diyebilir miyiz?

Öğrenme ve bilişsel süreçlerin içerisinde yer alan konulardan biri de otobiyografik hafızadır. Otobiyografik hafıza kültür, çevre ve duygusal gelişim ile yakından ilgilidir. Genel olarak yetişkin kadınların yetişkin erkeklere göre daha uzun, derin, keskin ve duygu dolu otobiyografik hafızalarının olduğu bulunmuştur (Fivush & Buckner, 2003). Bunun sebebi kültürün ve yetiştirilme tarzının cinsiyetlere bakış açısında fark olduğu için olabilir. Daha açık olmak gerekirse ebeveynler kız çocuklarının duygusal gelişimine “daha hassas” (!) oldukları için daha fazla yer veriyor olabilirler ve bu da onların otobiyografik hafızasının daha gelişmiş olmasına neden olabilir. Tabii tek başına bu cinsiyete bağlı kültürel davranış özelliklerinin farkı bu durumu açıklamak için yeterli olmayabilir.

Özetle, biliş hafıza ve öğrenme olarak insan bir derin kuyudur diyebiliriz. Öğrenme ve hafıza doğmadan önceki dönemlere dayanmaktadır ve iyi bir gelişim için bireylere sunulan ortamların kalitesi çok önemlidir. Kısacası bizler bireylerin hafıza, duygu, biliş gibi her türlü gelişiminde çocukluk çağlarının son derece önemli olduğunu bilmeli ve buna göre davranmalıyız. 
 
Ragibe

Kaynakça:

·         Hornstra, G.(2009), Aspects of fetal learning and memory. Child Development, 80 (4), 1251-1258.

·         Fivush, R., & Buckner, J. P. (2003). Constructing gender and identity through autobiographical narratives. In R. Fivush & C. Haden (Eds.), Autobiographical memory and the construction of a narrative self: Developmental and cultural perspectives (pp. 149–168). Hillsdale, NJ: Erlbaum.

·         Peiper, A. (1925). Sinnesempfindingen des Kindes vor seiner geburt. Monatsschrift fur Kinderheilkunde, 29, 237–241.

·         Thompson, R. F., & Spencer, W. A. (1966). Habituation: A model phenomenon for the study of neuronal substrates of behavior. Psychological Review, 73, 16–43.

10 Kasım 2012 Cumartesi

Doğa mı Çevre mi?


Bu hafta insan gelişiminin doğadan mı (genetik ve biyolojik faktörler) yoksa çevreden mi etkilendiğini hakkında yazmak istiyorum. Bana kalırsa bireyin gelişiminde her ikisinin de önemli bir yeri vardır ve her ikisi de birbirini etkilemektedir. 

Bireyin gelişimi beyin gelişimiyle doğrudan etkilidir. Beynimizin farklı bölümleri bulunmaktadır ve bu bölümlerin iç içe geçmiş değişik görevleri vardır. Örneğin beynimizin ön lobunda mantık, nedensellik ve problem çözme gibi beceriler gerçekleştirilmektedir. Çocuklarda bir olayın nedenini birbiriyle ilgisi olmayan tatlı sebeplere bağlamaları bu bölümün gelişme sürecinin daha başlangıcında olduğunu gösterebilir bize. İlk yetişkinlik yıllarına gelinceye kadar beynin ön lobu gelişim göstermeye devam etmektedir. Bu durumda risk alma konusu üzerinden bahsedecek olursak, öncelikle risk almanın nedensellikten ve mantıktan uzak bir şey olduğunu söyleyebilir miyiz? Risk alma konusunda ergenlerin daha fazla risk alan davranışlar sergilediği söylenir genelde. Bu durum doğru mudur? “Gençtir yapar böyle şeyler, gelip geçicidir” ya da “delikanlı, risk alır” gibi cümleler kültürümüzün ergenlik çağındaki bireyleri risk alma davranışına itiyor olamaz mı? Bana kalırsa insan gelişiminde biyolojinin yani genetik faktörlerin çok büyük bir etkisi vardır ama insan gelişiminin tamamı yalnızca biyolojik faktörlerden etkileniyor dememiz son derece yanlış olur. Hatta biyolojik gelişimin daha sağlıklı olabilmesi için çevresel etkenlerin ne denli önemli olduğunu da biliriz. Örneğin anne karnındaki bebeğin sağlıklı gelişebilmesi için annenin sigara, alkol, uyuşturucu gibi bebeğin biyolojik gelişimini etkileyecek çevresel faktörlerden kaçınması gerekmektedir. Bunun yanı sıra yukarıda bahsettiğim gibi beyin gelişiminde bir takım becerileri gerçekleştirebilmek için beynin belli bir olgunluğa erişmesi gerekmektedir. Bir diğer örnekten bahsedecek olursak hayvanlar üzerinde yapılan bir araştırmada civcive yumurtadayken ördek sesi dinletildiğinde yumurtadan çıktıktan sonra ördeği takip ettiği görülmektedir. Bu durumda genetiğin ötesinde çevrenin etkisinden söz edebiliriz. Ya da yürüme örneğini düşünelim. Bebeklerde yürüme davranışı biyolojik şifrelerinde bulunmaktadır ancak belli bir zaman sonra yürüyebilmektedirler. Bunun sebebi de çevresel faktörlere bağlı olarak belli bir olgunluğa erişilmesinden sonra bu becerinin gerçekleşeceğini göstermektedir. Burada gelişimin salt bir genetik faktör sonucu olduğundan bahsetmek gerekirse her çocuğun yürüyebilmesinden ancak bazılarının yürüme becerisinden önce emekleme davranışı göstermesini söyleyebiliriz. Ancak bu bile çevresel etkilerin, ailenin veya çocuğun bakımıyla ilgilenenlerin çocuğa karşı olan ilgisinden, onu cesaretlendirmesinden olduğunu söyleyemez miyiz? 

Bireyin gelişiminin biyolojik ve çevresel faktörlerin ortak sonucu olduğunu düşündüğümüzde bireyin gelişimi için çevresel faktörlerin niteliklerinin gelişimi artırıcı ve tetikleyici şekilde olması gerekmektedir. Bunun için Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin en temel kısmında bulunan fiziksel ihtiyaçları karşılamak amacıyla yeme, içme ve ikinci basamağında bulunan barınma ihtiyaçlarının karşılanması ile birey gelişimini sağlıklı adımlarla gerçekleştirme yolunda olacaktır. Ülkemizde ve dünyada bireylerin gelişimi maalesef gereken şartlar sağlanamadığı için sağlıklı bir şekilde gerçekleşemeyebilmektedir. Yaşama ve kendini gerçekleştirme hakkı bütün insanlarındır ve bunun sağlanabilmesi için sosyal sorumluluk projelerinin artırılması, ihtiyacı olanlara yardım edilmesi ve ülkelerin bu sorunlar için daha farklı politikalar geliştirmesi gerekmektedir. 

Ragibe

Doğal Seçilim


Canlıların hayatta kalma konusunda doğal seçilimin (doğal seleksiyon) önemi yadsınamaz. Kimi zaman “Güçlü olan kazansın” denir oyunlarda. Bu sözün doğal seçilimi özetleyen bir anlamı da vardır. Doğal seçilim, belirli bir türde dış çevreye uyum konusunda daha elverişli özelliklere sahip organizmaların, bu elverişli özelliklere sahip olmayan diğer bireylere göre yaşama ve üreme şanslarının daha yüksek olması ve bunun sonucu olarak genlerini yeni kuşaklara aktarabilmeleri yoluyla işleyen evrimsel mekanizmadır (Vikipedi)*

Doğal seçilim konusunda insanlar üzerinde çok çeşitli örnekler vermemiz mümkündür. Bizi doğal seçilim hakkında sorular sormaya yönelten bir soru bebeklerin neden öfke, çatışma, çekişme gibi özelliklerinin bulunduğudur. Sahip olduklarını paylaşmak istemeyişlerinin sebebi ne olabilir? Sahip oldukları onların hayatta kalmak için çok önemli olduğundan bu amaç sebebiyle gerçekleştirilen içgüdüsel davranışlar (imprinting) mıdır? Bence evet. 

Bunun yanı sıra hayvanlarda zürafaların boyunlarının uzamasını düşünelim. Zürafaların hayatta kalabilmesi için beslenebilmesi ve bunun için de iyi yapraklara ulaşabilmeleri gerekmektedir. İyi yapraklar yüksek ağaçların uçlarında bulunur ve buralara ulaşabilen zürafalar hayatta kalabilmektedir. Bu durumda zürafaların boyunları uzundur ve ulaşamayanlarınki zaten kısa kalmıştır ve hayatta kalamadıkları için nesillerini devam ettirememişlerdir. Bu durumda da hayatta kalamayışları zaten bir sonraki kuşaklarına aktarılamaz. Boyunlarının uzamış olması genden gene aktarılmıştır. Doğal seleksiyon konusunda bizim de günlük yaşamda farkında olmadan yaptığımız işler vardır. Örneğin bir ağaç yetiştirmek istediğimizde tohumlar arasından en kaliteli olanı seçmeye çalışırız. Burada da güçlü olanın var olabilmesini sağlarız. 

Çevremizde ikiz bebeklere sahip olan aileleri görmüşüzdür. İkizlerden birinin fiziksel açıdan diğerine göre daha gelişmiş olmasını (mirror opposites) görmemiz mümkündür. Burada fetüs içindeki hayata tutunma ve kaynaklardan daha fazla yararlanma çatışması ikizler arasında bulunmaktadır. Kaynaklardan daha fazla yararlanan bebeğin bütün gelişim açılarından diğerine göre daha gelişmiş olması mümkündür. Daha somut bir örnek verecek olursak çevremizdeki bu ikizlerden birinin üstün zekâlı diğerinin ise zekâ geriliğine sahip olduğunu ve fiziksel yapı itibariyle de ilkinin diğerine göre daha gelişmiş olduğunu görebiliriz.
İnsanlarda “tuttuğunu koparan” olmak hayatta kalabilme şansını artıracağından bu özellik gelişim açısından önemli bir yere sahiptir.
  
Diğer bir konu olarak hayatta kalabilme hususunda fedakârlık üzerinde durmak gerekir. Acaba fedakar varlıklar hayatta kalabilir mi? Bunu hayvanlar üzerinden düşünürsek cevabımız hayır olur ancak insanlar için durum onların düşünebilen bir varlık olması ve sosyal bir çevrede etkileşim halinde bulunması açısından daha farklı anlamlar ifade edebilmektedir. Örneğin insanlar evlenip çocuk sahibi olarak nesillerini devam ettirmek isterler. Çocuklarının sağlıklı olması için gerekli bütün koşulları sağlamaya çalışırlar. Bu anne ve babaların evli olmayan kardeşleri de yeğenlerinin gelişimine katkıda bulunmak ve onların bakımını üstlenmek için birçok fayda sağlamaya çalışırlar. Peki bunu neden yaparlar? Bu bir çeşit fedakarlık değil midir? Bu tür bir fedakarlıkla bu insanlar da kardeşleri yoluyla nesillerinin devam etmesine katkıda bulunmuş olmuyorlar mı? İşte insanlarda fedakarlık nesil devamında etkili bir yere sahipken hayvanlarda bu olay bu şekilde gerçekleşmez. 

Genel olarak düşünürsek bana göre bizler bütün her şeyi hayatta kalabilmek için yapıyoruz. En basitinden en karmaşığında, bütün motivasyon kaynağımız hayatta kalabilmektir. Sağlıklı, mutlu, güçlü, başarılı olmak isteyişlerimizin sebebi hep hayata sıkıca tutunabilmek içindir.
Ragibe

http://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Fal_se%C3%A7ilim

İyi Bir Teorinin Nitelikleri


Merhaba. Bu hafta hipotez, teori ve teorinin niteliklerinden bahsetmek istiyorum.
Kimi zaman okuduklarımızda ya da çevremizde hipotez, teori gibi sözcükleri duymuşuzdur. Bu sözcüklerin ne anlama geldiğini az çok biliriz fakat kesin bir ayrıma varmak için onları araştırmak ve tanımlarını öğrenmek gerekmektedir.  
Hipotez bir probleme eldeki bütün verilere uygun olarak ve onları açıklayarak çözüm yolları aramaktır. Hipotez (varsayım), bilimsel yöntemde olaylar arasında ilişkiler kurmak ve olayları bir nedene bağlamak üzere tasarlanan ve geçerli sayılan bir önermedir. (Wikipedia)*
Teori ise hipotezlerden oluşan bir olgudur. Diğer bir deyişle birçok sayıda gözlem ve deneylerler yoluyla desteklenen hipotezlere teori denir. Bir teorinin söyledikleri -aksi deneyler ve gözlemler yoluyla ispat edilmedikçe- doğrudur. Bir diğer deyişle gelişen teknoloji, araştırma yöntemleri sayesinde teorilerin söyledikleri bir diğer bulgular kümesi ile çürütülebilmektedir. Burada anlamamız gereken bir önemi nokta vardır. O da teorilerin ortaya çıkarılmasının, çürütülmesinin ve daha yeni bilgilere ulaşılmasının ortak bir amacının olduğudur: gerçek bilgiye ulaşmak.
İyi bir teorinin özellikleri: (Thomas, 2000)
1-Bir teori eğer çocukların gerçek dünyasını yansıtabiliyorsa iyidir. Bir teorinin çocuk gelişim faktörlerine uymasını engelleyen iki sebep bulunmaktadır. Birincisi teoristin sonuçlarını yalnızca bir kısım çocuktan elde ettiği bulgulara göre ortaya çıkarması olasılığında ortaya çıkan kesin olmayan sonuçlardır. İkincisi, kimi zaman çocuk gelişim teorilerin oluşturulmasında çocuklar hakkında düşüncelerimiz, hatıralarımız objektif bakış açısını etkilemektedir. Bunun oluşmaması için gözlemlerimizde, kullandığımız test ve yöntemlerde dikkatli olmalıyız.
2- Bir teori geçmiş olayların sebeplerini ve gelecek olayların tahminini sağladığında iyidir.
3- Bir teori çocuk gelişiminde karşılaşılan gündelik problemleri çözmek ve öğretmenlere, ailelere, bakıcılara rehber olmalıdır.
4-İyi bir teori içsel olara tutarlı olmalıdır. Tanımlamalar yapılırken açık bir dil kullanılmalıdır.
5- Bir teorinin kanıtları ikna ediciyse o teori iyidir.
6- Bir teori yeni bir bilgiyi yerleştiriyorsa bu teori iyidir.
7- Bir teori eğer farklı bir bakış açısı sunuyorsa o teori iyidir.
Yukarda bahsetmiş olduğum özellikler iyi bir teori yazabilmemiz için kitapta bizlere verilen örneklerdendir. Bizler de bu örneklerden yararlanarak iyi teoriler ortaya çıkarabilmeliyiz.

Ragibe








Kaynakça:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Varsay%C4%B1m
Thomas, M. (2000). Comparing theories of child development.